ÇOCUĞUNUZUN ALIN YAZISINI
SİZ YAZMAYIN
Duygularını yaşamasına izin verilmeyen çocuk, kendi yaşamını yaşamaktan adeta vazgeçer ve ona bu durumu yaşatanın hayatını yaşamaya başlar. Onun bu trajik hali ne yazık ki çocukluğu ile sınırlı olmayıp,önlem alınmadığı takdirde, ileriye dönük tüm yaşamını kuşatır.
Şöyle ki;
- Çocuk kızdığında, annesi babası da ona kızarsa,
- Çocuk bağırdığında, annesi babası da ona bağırırsa,
- Çocuk öfkelendiğinde, annesi babası da ona öfkelenirse,
- Sevincini, neşesini, hayretini, coşkusunu yaşadığında ayıplanırsa, utandırılırsa,terslenirse, çocuk gittikçe duygularını yaşamasının imkansızlığına hükmeder. Oysa anne baba, minicik bedenin karşısında kendi gücünü kullanınca, çocuğa hükmetmenin kolay olduğunu zanneder.
Karşısındaki annesine daha uzun süre ihtiyacının olduğunu düşünen çocuk, işi adeta ticarete döker. Şöyle düşünür:
Amacında diretirse annesinin sevgisini kaybedebilir.
Sırf bu endişeyle, son derece doğal olan tepkilerini göstermemeye başlar. Onları gizli gizli içinde yaşaması ise imkansızdır. Söz konusu duygularını rafa kaldırır, yani bilinç dışına iter.
Orada, o çocuk bedeninde tutulurlar.
Yaşamının ileriki safhalarında yeri geldiğinde kimi zaman bu duygular baş kaldıracaktır. Çocuk o yaşlarda, kendisini de rahatsız eden ve belki birçok tehlike ile burun buruna getiren bu duygularının, geçmişte yaşayamadığı ve depoladığı duygular olduğunu bilemeyecektir.
İşte bu yüzden, geriye dönüp kendisini yetiştirip büyüten hiç kimseyi suçlamayacaktır. Sırf bu yüzdendir ki, çocukluğunda gerek zılgıt, gerekse dayak yediği ebeveyni için asla suçlayıcı olmaz.
Bilakis; - “Tamam, dövdüler. Az dayak yemedim annemden babamdan. Ama ben de az yaramaz değildim yani”, diyecektir.
Hatta biraz daha ileriye gider:
- “İyi ki dövmüşler, iyi ki dayak yemişim. Bak, şimdi “adam” oldum. Çoluk çocuğa karıştım. Aile kurdum. Çocuklarıma ve aileme şimdi ben de ayni titizlikle sahip çıkıyorum”.
Ancak bu yetişkin bir şey daha yapar:
Eşine ve çocuklarına baskı ve şiddet uyguladığı halde, bu tavrını asla haksızlık olarak görmez. Aile bütünlüğünün ve devamının bir gereği sayar.
Ta ki, uzun terapi seanslarında, yetenekli bir uzman onu yaşanmışlığı ile yüzleştirene kadar. Bu bile kolay olmaz. Kişi terapi sırasında ilkin “inkar” şemsiyesine sığınır.
Kaynak :
Bu okuduğunuz sayın Psk. Dr. Yaşar KURU 'nun değerli bir makalesidir. Ruhsal Gelişim, Pedagoji, Çocuk gelişimi ve Aile üzerine diğer makalerine Dr.Yaşar Kuru'nun facebook sayfasından ulaşabilir, bu konular üzerine yazdığı kitapları okuyabilirsiniz.
Dr.Yaşar Kuru : https://www.facebook.com/yasar.kuru.35