Ana içeriğe atla

Ağlaya Ağlaya Okudum - Huzurevi

Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya.



Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der, onları nimet bilirdik. Boyunlarını bükük bırakmazdık.



Dışarıdan huzurlu gibi görünen, bu sessiz sakin binalarda, ne fırtınalar kopuyor kimbilir. Kaç anne anlatmak, haykırmak istedi duygularını, kaç anne yazmak istedi bilinmez.



O annelerin adına yazdım bu satırları. Bu mektup huzursuz odalardaki yüreği yorgun annelerin sessiz çığlıklarıdır….



Takvime baktım da 5 sene olmuş buraya geleli. Nasıl geçti o 5 sene bir de bana sor. Çok bakmıyorum takvimlere. İçim sıkılıyor, zaman geçmiyor.



Eskiden su gibi akıp geçiyor zaman derdim. Şimdi öyle düşünmüyorum. Demek insan mutluyken çabuk geçermiş zaman. Hapishanedekileri şimdi daha iyi anlıyorum.



Beni buraya bıraktığın gün anneler günüydü hatırlıyor musun? O günden beri anneler günü denen gün benim için daha da bir anlamsızlaştı. Her sene bugün anne olmak ayrı bir acı veriyor bana…



Sen küçük bir çocuktun daha. Hiç bir yere bırakmazdım ben seni, öyle savunmasız, öyle masumdun ki, kimselere güvenip yollamazdım. Yanımdan hiç ayırmazdım.



Şimdi beni nasıl olupta tanımadığın insanlara teslim ettiğini düşünüyorum. Gözden çıkarılmış eski bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Yıpranmış, işe yaramaz. Kırgınlık mı? Belki, kırgınım biraz…



Geçen gün eski komşumuz Mevlüde teyzenin kızı Şükran geldi. Yolda görmüş seni. “Neden bıraktın anneni” diye sormuş sana.



“Kendisi istedi” demişsin. “Maaşıda var bakıyorlar, yeri sıcak, her işi görülüyor içim rahat” demişsin. Kendim istemiştim evet, bazen naz yapma kabilinden ” Yaşlanınca huzurevine gönderin beni, kimseye yük olmak istemem” derdim.



Ama içten içe hiç konduramazdım bu durumu, ne kendime, ne sana. “Bırakmaz beni bir yere” derdim. Tıpkı küçükken benim seni bırakmadığım gibi, beni hiç bırakmazsın sanırdım.



Yaramaz bir çocuktun sen. Yerinde duramayan serseri bir mayın gibiydin.Kaç kez ısırdım dudaklarımı sana bağırmamak için, kaç kez sıktım yumruğumu vurmayayım diye.



Ama hiç vurmadım sana, hiç kırmadım kalbini… Komşulardan biri sana “çok yaramaz” dedi diye aylarca onun yüzüne bakmamıştım. Kimse laf söylemesin, incitmesin isterdim. Tahammül edemezdim sana dikilen sert bir bakışa bile…



Geçen gün bana “bunak kadın” dedi bakıcının biri. Hasta bezini lavaboda unutmuşum. Arada oluyor tutamıyorum diye vermişlerdi.



Diğerleride duydu ya, nasıl utandım bir bilsen… Daha ne laflar söylüyorlarda dilim varmıyor söylemeye. Kırar mıyım, incitir miyim diye kim düşünüyor ki? Çok hassastım eskiden bilirsin, çabuk alınırdım.



Hem benden titizi mi vardı? Kimselerin işini beğenmezdim. Şimdi yemek yerken bile yoruluyorum,üstüme döküyorum. Bazen yatarak kılıyorum namazlarımı. Secdeye başımı koyup uzun uzun öylece kalmayı ne çok özledim…



Yaşlansam da geleceğe dair umutlar besliyordum buraya gelmeden evvel. Evladımı büyüttüm nasıl olsa, artık yorgunluklar biter, ben rahat otururum torunlarımı severim, sen sorarsın “anne ilacını getireyim mi, bir şeye ihtiyacın var mı?” diye.



Arkama yastık koyarsın, kesemediğim tırnaklarımı sen kesersin sanıyordum. Şimdi çoğu kez tırnaklarımı keserken kanattıklarını bilmezsin tabi…



Gerçi benden daha beterleride var burada. Emine Bacı vardı mesela. Köyden gelmişti. Bir ay kadar oldu öleli. Bir sene evvelde Alzheimer hastası olan kocası ölmüştü. Çok çekti zavallı. Üç oğlu varmış Emine Bacı’nın. Aslan gibiymiş hepsi. Ben görmedim, gelmezlerdi hiç. Üç adam bir anayı sığdıramamışlar evlerine. Bağ bahçe gezmeye alışmış kadın. Hiç oturup kalmamış yerinde. Burada nasıl zorlandı, neler çekti Allah biliyor. Her yaz köyüne gidecek diye umut ederdi. Haber göndermiş oğlu, “Annemin ancak ölüsü çıkar oradan” demiş. Köylülerden çıkarıp bakmak isteyenler olmuş, ona da izin vermemişler. Bir keresinde pencereden atlamaya kalktı da zor tuttu bakıcılar. En son oğlu bayramlık göndermişti, “zıkkım olsun ondan gelen” dedi, giymedi elbiseyi. Hiç oğlum, yavrum demedi. “Köyüm” dedi, “evim” dedi durdu gariban. Bir sabah yatağında ölü buldular. Ölümü bile yalnız oldu Emine Bacı’nın.() Ooof off hangisini anlatsam, daha neler var neler…



Şu bakıcı kadını sevemedim bir türlü. Sanki özel olarak seçmişler. Bu kadar mı merhametsiz olur bir insan ? Hiç mi gülmez yüzü ya hu? Her gün odaya gelince burnunu tutuyor. Pis kokuyormuş. Pencereyi sonuna kadar açıyor. Mutlaka yarım saat açık tutuyor. Çok üşüyorum. Zaten parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…



Hatırlar mısın ilkokula gittiğin o yılları. Kışın kuzine sobayı yakardım. Sen gelmeden yemeği hazır eder, sobanın üzerine koyardım. Sen seviyorsun diye sobanın fırınında bir kaç tane küçük patatesi pişirirdim muhakkak. Okuldan gelir gelmez sobanın yanına koşardın. İlk işin tencereye bakmak olurdu. Genelde sevdiğin yemekleri yapardım. Ellerin üşümüş diye avuçlarımın içine ellerini alır ısıtırdım, öperdim öperdim…



Sık sık uğrarım demiştin. Tam 8 ay olmuş uğramayalı. İşlerin yoğunmuş, zamanın yokmuş. Torunlarımda sormuyorlar demek. Yeni eve taşınmışsın aldım haberini. Arkadaşın Zehra söyledi. Vefalı kızdır, arada geliyor sağolsun. Annesi de babası da yanında vefat etmiş. Hiç bırakmamış bir yere, yanından ayırmamış. İmrenmedim desem yalan söylerim… “Evi çok büyük” dedi. Kocaman odaları, geniş bir balkonu varmış evinin. Yeni mobilyalar almışsın, eskileri elden çıkarmışsın.Tıpkı beni çıkardığın gibi… Herşeyi sığdırdın da evine, bir beni sığdıramadın a kuzum. Hadi onu da geçtim. Bir kere “Anne gel evimi gör, bir kaç gün kal” bile demedin… Zehra’ya “Anneler gününde görmeye gideceğim” demişsin… Ben anneler gününü hiç beklemiyorum biliyor musun? Anne olmak acı verir mi insana? O gün bana acı veriyor yavrum. Artık kendimi bir anne gibi hissedemediğim için belkide… Bir evlat bir torun sevemezsen, çevrende anne diyen olmazsa sana, ne anlamı var anne olmanın?



Ölene imrenilir mi hiç? İmreniyorum işte. Kimin öldüğünü duysam “darısı başıma” diyorum. Hayaller umutlar, mutlu zamanlarmış insanı ayakta tutan. Onlar yoksa yaşamak zulüm olurmuş meğer…



Kim icat etmiş bu huzursuz evleri? Rahat yüzü görmesin deyip her gün beddua ediyorum. Huzur eviymiş. Hergün ölüp ölüp diriliyorum bu huzursuz odada. Hiç tanımadığım, mizacımın uymadığı insanlarla yatıp kalkıyorum. Hiç bir şey bana ait değil. Söz hakkım yok, elbiselerim bile benim değil sanki. “Allahım al emanetini ne olur, bu yükü taşıyamıyorum…”



Bu huzursuz evleri icat edenler mi çıkarmış anneler günü denen yalancı günü? İnsanlar yaşlı annelerini bu evlere kapatsın da sonra anneler günü olunca ziyaret etsinler diye öyle mi?

Bak yine geldi o uğursuz gün. Zehra geleceğini söylemişti. Gelsen de bir, gelmesen de artık. Ben anneler gününü hiç sevemedim biliyor musun? Dünyalara sığmayan anne yüreğim huzursuz bir odaya hapsedildi. Ne sevmenin, ne anneliğimin bir anlamı yok artık… Çok üşüyorum. Hem parmaklarımda da can kalmamış sanki, kolay kolay ısınmıyor eskisi gibi…




ŞUAN EN ÇOK NE OKUNUYOR 👇👇

Kuru Fasulyenin Gaz Yapmaması Nasıl Sağlanır?

Bol proteinli, lezzetli mi lezzetli kuru fasulyeyi çok seviyor, hatta ne kadar çok yersek yiyelim hiç bıkmıyoruz. Kuru fasulye yanına pilav, cacık ya da turşu olan bir masaya kim oturmaz ki? Kuru fasulyenin gaz yapmaması için ne yapmak gerekir biz biliyoruz. Her güzel şeyin bir bedeli var gibi kuru fasulye yemenin de bir bedeli var, o da ‘’gaz’’ mı diyorsunuz? Hayır, aslında böyle bir bedel yok. Kuru fasulyenin gaz yapmaması için sadece bilmeniz ve yapmanız gereken şeyler var. Bunlar nelerdir gelin bir bakalım… Konunun başlangıç noktasına gelelim; ‘’Kuru fasulye neden gaz yapar?’’ Kuru fasulye bünyesinde midemizin sindiremeyeceği kadar oligosakkarit bulunduruyor. Oligosakkarit, şeker molekülleridir. Midemiz ve ince bağırsaklarımız oligosakkariti sindiremez ve bu yüzden başka sevdiğimiz kuru fasulye olmak üzere diğer tüm baklagiller midede rahatsızlık yaşanmasına sebep olur. Yaşanılan gaz ve mide rahatsızlıklarına çözüm olarak oligosakkaritleri kalın ba

Soğanın Şaşırtıcı Bir Şekilde Tedavi Ettiği 10 Sağlık Sorunu

Soğan tam bir mucize saçan bitkidir. Soğan sayesinde tedavi edebileceğiniz o kadar çok sağlık problemi var ki. Eskilerin tedavi reçetelerini düşününce soğansız bir tarif yok denecek kadar az. Soğan; yanığa, yüksek ateşe, siğile ve hatta kansere bile iyi gelmektedir. Bunlar soğanın en yaygın bilinen özelliklerinden birkaç tanesidir. İşte soğanın inanılmaz bir şekilde tedavi ettiği sağlık problemleri: 1.Soğuk algınlığına iyi gelmektedir Soğanın soğuk algınlığına iyi geldiğini duymayan yoktur. Mevsim geçişlerinde ve soğuk kış aylarında, hastalanacağınızı hissettiniz zaman derhal çiğ soğan tüketmelisiniz. Soğanı bu şekilde tüketmeyi sevmiyorsanız bunun yerine soğan, bal ve zencefil karışımından doğal bir çay hazırlamak mümkündür. Soğan tüketmeye başladığınız anda sinüsler temizlenmektedir. Soğan çayı reçetesi ise antibiyotik görevi görmesinin yanı sıra boğazdaki ağrıyı da yok etmektedir. 2. Vücut ateşini düşürür Soğanla yüksek ateşin düşürülmesi size biraz tu

KANDAN ÜRİK ASİDİ TEMİZLEYEN, ANKSİYETEYİ TEDAVİ EDEN VE ALKOL SİGARA YOKSUNLUĞUNU AZALTAN KARABİBER YAĞI

Günümüzde baharatlar grubundan en çok tüketileni karabiberdir. Karabiber yağının özellikleri ve faydaları oldukça fazladır. KANDAN ÜRİK ASİDİ TEMİZLEYEN, ANKSİYETEYİ TEDAVİ EDEN VE ALKOL SİGARA YOKSUNLUĞUNU AZALTAN KARABİBER YAĞI Karabiber sağlığınıza bir çok faydada bulunacak esans yağ şeklidir. Hatta bugüne kadar kullanmış olduğunuz en güçlü ürünlerden biri karabiber yağı olacaktır. KARABİBER YAĞININ SAĞLIĞA FAYDALARI 1- Karabiber yağı antiseptik özellik taşımaktadır :  Antiseptik özellikle kalmayıp spazm çözücü, antienflamatuar, antioksidan, gaz giderici, idrar söktürücü, balgam söktürücü, ateş düşürücü, kabız giderici ve urik asit gut hastalığı engelleyini etkileri vardır. 2- Antibakteriyel özelliği vardır :  Böcek ısırmaları sonucu kaşıntıları ve iltihapları ortadan kaldırır. Damarları temizler ve böylelikle damar tıkanıklığını önler. 3 - Karabiber yağı antioksidan özelliği taşımaktadır :  Serbest köklerin sebep olduğu damar hasar

Her Gün 2 Bardak Mutlaka İçilmeli, Çünkü...

Karın şişliğinden gaz problemine, kolesterol ve kalp hastalıklarına kadar tam bir koruyucu koruyucu kalkan! Her gün 2 bardak mutlaka içilmeli, çünkü... Bolca vitamin, Omega-3 ve yağlı asitler içeren cevizin tüm faydaları hemen hemen herkes tarafından biliniyor zaten…Sağlıklı ve faydalı olduğu aşikar. Uzmanların sıkça dillendirdiği gibi her gün bir avuç ceviz yemek, sağlıklı bir kalp, beyin ve kilo kontrolü için neredeyse şart. Özellikle hamile bayanlarda, bebek gelişimi süresince hayati öneme sahip ceviz. Bebeğin beyin gelişimine çok ciddi katkı sağlamakta. Beyin gelişiminin yanı sıra, bebeğin ileri zamanlarında karşılaşabileceği alerjileri vakalarına karşı da tam bir korucu çeper oluşturduğu araştırmalarla ile tespit edilmiş. Bunun yanında tokluk süresini uzattığı ve yap yakıcı özelliği sayesinde kilo vermeyi de hızlandırdığı biliniyor. Düzenli olarak içilen ceviz suyu yorgunluk ve halsizliği yok ediyor. Ve yine hamilelik boyunca tüketilen ceviz suyu, kilo a

Akciğer bitti mi hayat biter!

Akciğer bitti mi hayat biter derler. Her yıl Binlerce kişi bu illet hastalıktan hayatını kaybediyor. Ama korunmak çok basit.  Kirlenen akciğer işlevlerini yerine getiremez. Sağlık için sadece hastalığa yakalanınca değil, sağlıklıyken dikkat etmek gerek. Akciğerlerde oluşan katran ve diğer zehirli maddelerin birikmesi zamanla akciğerin işlevlerini yapamamasına neden olmaktadır. Günde 3 ve daha fazla sigara içenlerin yolda birkaç kez akciğeri temizleyen bitkiler, sebzeler ve meyveler ile ciğer temizleme kürleri yapması faydalı olacaktır. Tabi sigarayı bıraktıktan sonra akciğerlerin çabuk bir biçimde temizlenmesi için de bu bitkisel kürler  gerekecektir. Peki akciğeri en iyi temizleyen besiler ve yiyecekler hangileridir. Bu sorunun cevabını sizler için araştırdık ve pek aklınıza gelmeyecek gıdaların 70 günde akciğerleri temizlediğine şahit olduk. Akçiğer temizleyici şifalı bitkiler arasında özellikle ebegümeci ve keçiboynuzu öne çıkıyor. Bu konuda Ahmet